22 Mart 2010 Pazartesi

Rest-i izdivaç


71 yaşındaki Ferhat Amca 56 yaşındaki Şirin Teyze’ye talip olarak geldi.Hadi ben sizleri baş başa bırakayım da kumrular kaynaşsın efendim.
Hanımefendi az önce damat adayınızın özelliklerini sayıyordunuz ya evi olsun, arabası olsun, yatı olsun
Potunuzu görüyorum ve arttırıyorum, benim annem sizlere ömür yani kaynana dırdırınız olmayacak, çocuğum da yok, çöpsüz üzümüm efendim. Sizin elinizde ne var ?
Gençken Ajda Pekkan’a da benzetirlerdi çok güzelimdir, takıp takıştırmayı severim, çok da güzel dolma sararım,on parmağımda on marifet ama bu yaştan sonra çalışamam hizmetçi de tutarsınız artık, elimi sıcak sudan soğuk suya sokamam.
Gezmeyi sever misiniz ben çok severim her düğüne giderim, göbek atmaya bayılırım,bakın atayım hemen şuracıkta da yandan oh ohhh
Ben de gezmeyi severim,bütün hayatımın intikamını şu kalan birkaç yılımda almam lazım zira.
Yalnız bir sorun var burcunuz neydi sizin? Boğa burcuysanız mümkün değil anlaşamayız eski kocam da boğaydı, boynuzladıydı beni kör olasıca
İnek burcuyum efendim, sağılmalık cinsinden, yükselenim de öküz
Harika!Öküzlere taparım ben,çok iyi anlaşırız.
Tamamen duygusal,çok dürüst bir bayansınız tam hayalimdeki gibi, paravanı açalım lütfen
Bu yapma çiçekleri sizin için getirdim, olur da anlaşamazsak başka taliplerime de veririm, israf olmasın efendim.
Ay çok kibarsınız, görür görmez elektrik aldım.
Bakın gelirken benim de içime doğmuş gibi yüzüğümü de cebimde getirdim hemen sözlenelim,vakit nakittir. Rest-i izdivacınıza talibim efendim.

17 Mart 2010 Çarşamba

Mutfakta biri mi var?


Bazı evlerde yılda birkaç kez, belki özel bir gün kutlanacağından, belki de birkaç ay boyunca “geçen gün bir yemek yaptım, parmaklarını yersin” diye ballandırarak anlatabilmek amacıyla erkek mutfağa girer.
Erkekler yemek yapmak üzere mutfağa girdiklerinde önce cerrahın hemşiresinden neşter istemesi edasıyla sizden bir şeyler isterler.
Şu soğanları doğrar mısın, domatesleri de soyuver, sofrayı kurdun mu?
Tuzu bulamıyorum, nerdeydi? Süzgeci verir misin canım
E bunları ben yaptıktan sonra o yemeği sen mi yapmış oluyorsun?
Yemek bir şekilde pişer ve sofradaki yerini alır.
Bu aşamada erkeğin yemeği yaparken, ki bu yemek çoğunlukla aslında basit bir spagettiden ibaret olmasına rağmen, ne tür püf noktalarından yararlandığını, yemek yapmanın inceliklerini, aslında en iyi aşçıların zaten erkek olduklarını dinlemeniz gerekmektedir.
Siz her gün 4 kap yemeği önüne koymanıza rağmen bir kez bile eline sağlık dememiş olabilir ama siz siz olun,ona ne kadar lezzetli,muhteşem bir yemek yapmış olduğunu söyleyerek birkaç yüz kere teşekkür etmeyi ihmal etmeyin.
Sonra maazallah bir daha mutfağa girmez, hevesini kaçırmayın adamın.
Mutfağa girmek demişken, yemek yapma faslı bittikten sonra mutfağın savaş alanına dönmesine de katlanmanız gerekir.
Yemeği ben yaptım bulaşıkları da sen yıka hayatım.
Efendim? Yemeği sen yapmıştın di mi :)
Sonrası malum tabi kumandayı ele geçirip; maç da başlıyor, bir yorgunluk kahvesi yaparsın artık bana di mi tatlım :)

Not:Bu yazıdaki kişi ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi bulunmamaktadır. :)

4 Mart 2010 Perşembe

Hıyar ve Karpuz


Hıyarın da karpuzun da ortak yanları vardır elbet; ikisinin de %80’i sudur aslında ve dışarıdan bakınca ikisi de yeşil kabukludur.Bu sebepten ötürü bazen yanılıp karpuz zannedip hıyar yemişliğimiz,prens zannedip kurbağa öpmüşlüğümüz de vardır.
Yediğimiz kazıkların toplamına de deneyim dememiz bundandır. Aslında ayırmak o kadar da zor değil.
Karpuzun sert ve sağlam bir kabuğu vardır. Dışarıdan bakınca koyu yeşil takım elbisesini giymiş ağır ve ciddi bir erkek ama kestiğinizde içinden kıpkırmızı neşeli, biraz da çekirdekli nefis bir meyve çıkar.
Eh,o kadar kusur kadı kızında da olur. Hatta tadını çıkarmayı bilenlerdenseniz o çekirdekleri bile yiyebilirsiniz pekala.
Kadınlar da bunu bekler bir erkekten aslında. Dışarıya karşı olması gerektiği kadar sağlam ve koruyucu ama bize karşı yumuşacık, lezzetli ve renkli.
Hıyarı kesince kabuğuna göre ancak birkaç ton açık bir yeşil renk çıkar ki, karpuzla farkı hemen anlarsınız.
Biz kendi işimizi yapsak da hatta o iş için tek başımıza günübirlik ülkenin öteki ucuna gitsek de gece beraber dışarı çıktığımızda erkek tarafından kapıya kadar bırakılmayı bekleriz.
Üşüyünce ceketini versin, karpuz kollarıyla bizi sarsın isteriz.
Karpuz kiraz yemeye kalkarsa da, biz o karpuzu sepet şeklinde oyup, içine bütün meyveleri doldurmayı da biliriz.
Merve Gürcan
@mervethemermaid

not:Bu yazı Ayse Aral'ın Çilek ve Karpuz yazısına ithafen yazılmıştır
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13987951.asp?yazarid=344

3 Mart 2010 Çarşamba

post op bir yazı


08.12.2008 bayramın ilk günüydü trenle Sapanca’ya gittim,annemler istasyonda bekliyordu.Kartepe’ye gidip kayak yapacaktık.
Merdivenlere doğru yöneldiğimde abim yandaki yük vagonunun üstünden atlayıp arabaya varmıştı bile.
Annem de bana seslendi “sen de atla yürüme boşuna”.
Atladım ve anne sözü dinlediğime hayatımda ilk defa pişman oldum. Ayağımı basmaya çalıştım basamadım,”Eyvah bu sefer kırdım” dedim.

Beni kucaklayıp hastaneye götürdüler. Bayram günü acildeki tek doktor şöyle bir bakıp kıramamışsın ,yüksekte tut, arada buz kompresi yap,dedi,gönderdi.
2 gün sonra ben hala ayağıma basamadığımı fark edince başka bir hastaneye röntgen çektirmeye gittik ve bingo!

Doğrusu çok yetenekliymişim. O sırada ayağımda olan spor ayakkabımda tek bir çizik bile olmadan vücuttaki en sağlam 2 kemikten biri olan topuk kemiğimi kırmışım. Hem de öyle çatlak falan değil ,bir parçasını koparmışım ve o parça olması gereken yerin 3-4 cm üzerinde bir yerde duruyormuş.
Ah ahh Trojan Enchantment romanının kahramanı olduğumda Truvalı Helen olup uğruma savaşlar yapılacağını düşünürken, Aşil olup topuğumu kırmıştım.

Ameliyat olana dek ayağımı kırdığım anı bir zaman makinesi olsa da geri alabilsem ya da uyansam ve hepsi bir rüya olsa diye çok düşündüm,ama mümkün değildi.

Sonra neden oldu diye düşündüm, sevenlerin iyiniyetle söyledikleri gibi nazar mıydı?
Kazadan bir gün önce evimizde kalan arkadaşımın ayakkabılığımı çok beğendiğini söylemesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden en az 2 ay hiçbir topuklu ayakkabımı giyemeyeceğim, hatta hiçbir ayakkabımı çift olarak bile giyemeyeceğimi düşününce hak da vermedim değil.
Ama bu tip kötü düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım. Nedeni önemli değildi. Olmuştu ve bunu yaşamam gerekiyordu. Her işte bir hayır vardı. Peki, bundaki hayır neydi?
Bir hayır olabilir miydi gerçekten?
Anlamlı anlamsız bir sürü düşünce beynimde dolanıyordu, öyle ki başladığım bir duanın sonunu bile getiremez olmuştum. Çok sevdiğim kitaplarımın yarım sayfasını okumak bile mümkün olmuyordu. Aslında hiçbir şey yapmak istemiyordum.
Sadece iki ayağımın üzerine basabilmek, tek başıma tuvalete gidebilmek, pantolonlarımı, topuklu ayakkabılarımı giyebilmek sabah işime gidebilmek istiyordum.
Ama yardımsız yere düşen bir şeyi alamıyordum, bir bardak suyu elime getirmeleri gerekiyordu.

18 .12.2008 Perşembe günü ertesi gün ameliyat olmak üzere Çapa’ya yattım.
Doktoruma soruyorum;” futbol hayatım bitti mi yani şimdi benim?” :)

Ameliyattan önce bir asistan doktor,avukat olduğumu bildiği için korka korka odama gelip “ bilgilendirme” yazısını imzalamamı rica etti.Ama ne bilgilendirme!!
Ameliyatta ölebilirmişim, röntgenden kısır olabilirmişim,çocuğum olmayabilirmiş, sakat kalabilirmişim vs vs
Kapı nerdeydi ben eve gidiyorum vazgeçtim ameliyattan!

İlk gün yedek listesinde olduğumdan ,yarım gün oruç tutmama karşın ilk 2 ameliyatta sorun çıktığı için benimkinin pazartesiye kalacağı söylendi.
Hafta sonu evci çıktım ,pazartesi sabahı yine oruçlu gittim hastaneye ancak bu sefer de Salı’ya ertelendi.
Bu süreçte Çapa Müftülüğü sayesinde yarımşar gün oruç tutarak epeyce sevap kazandığımı sanıyorum.:)

23.12.2008 Salı günü yine oruçluyum, gecenin 12sinden beri. Haber geldi Merve ameliyathaneye gidiyor. Kıyafetini giysin. Mavi arkası açık kıyafetimi giydim ,bonemi taktım ve hazırım, gülümsüyorum arkamdan ağlayanlara,hain bir paparazzi fotolarımı çekiyor.

Yatağımla üst kata ameliyathaneye çıktık. Yatağımı yürüyen sıcak banda yapıştırdılar ,ordan ameliyathane sedyesine geçirdiler.Vaav süpermiş!

Arkadaşım ameliyathanenin rengini bile hatırlamayacağımı iddia ettiği için özellikle baktım, giriş mavi tam benim rengim.
Doktoruma anlatınca durumu, o da başladı “ duydum ki unutmuşsun ameliyathanemin rengini “ diye meğer haftasonu fasıla gitmişler.

İçeri girdik diğer asistanın üzerinde gri renkli bir kasap önlüğü. “Beni siz mi keseceksiniz yoksa?”
Dr:”evet akşam mangal yapacağız, et ayarlıyoruz”
Ben:“Benden fazla et çıkmaz, zahmet etmeyin”
Dr:“biz çıkartırız,sen üzülme”
O sırada içeri giren doktorum: “ bu daha uyumadı mı? Vurun kafasına”
Ben:“Ayağımı kırdım, kafama niye vuruyorsunuz ki?”
Röntgenler asıldı ışıklı panoya, ayağımdaki sorunun ismini söylüyorlar;(Calcenus avülsiyon kırığı)

Allah’ım nasıl bir buzhane burası!
“kaç kilosun diyor sevimli olmaya çalışan sevimsiz hemşire, “burada genç ve güzel kızlara ne yapıyorlar biliyor musun?”
Ben:“siz benim avukat olduğumu biliyor musunuz?”
Az önce koluma yapılan iğne etki etti sanırım,bundan sonrası yok.

Genel anesteziden sonra kendime geliyorum yavaş yavaş.
Titriyorum ama zangır zangır, donuyorum, popom sedyeye değmemecesine titriyorum
Asistanlardan biri yanıma geldi “üşüyorum”dedim, üstüme bir battaniye örttü.
“Bu kadar titremem normal mi dr?” 3 saat kalmışım o buzhanede

Ayağımda artık titanyumdan 2 büyük vida ,2 de küçük burgu var. Robocop gibiyim.
Tanrım ayağım çok ağır neden kımıldatamıyorum? Neden hala titriyorum?
Odamdayım serum takıldı, 5 saat oruca devam edecekmişim, bari su içseydim!
Bugün tuvalet için bile kalkmam yasak. Annem plastik sürgü aldı kantinden ne utanç verici lazımlık, bu yaşta hem de!
“Alçı ne kadar sıkıyor bacağımı ,çok mu dar yaptılar bunu?”

Ertesi gün ayağa kalkabilirmişim ve ne istersem yiyebilirmişim.
Nerdeee? ayağıma sarmışlar 5 kilo taşı, denize atmışlar beni, su yüzüne çık diyorlar!
Öğlene kadar kalkmaya korktum, sürgüye devam.

Öğlen doktorlarım geldi “kalk nasıl yürüyorsun görelim hadi”
Ben:“Bu çok ağır ben kalkmam”
Dr:“Kalkarsııın”
Ben:“Peki ,Kalkabiliyormuşum yeter mi ?”
Dr:“Yetmez wc ye git, koridora çık”
Ben:“Peki yeter mi “(5 koca adım attım ben buraya di mi?)
Dr:“İyi hadi yeter”
Annem: “kızım tay tay duruyor artık” :)
Ben:“Tay tay mı ben 29 sene önce durmuştum tay tay”:P

Ayağım dizime kadar alçıda rapor diliyle kol değneklerimle mobilim.
3 hafta sonra dikişlerim alındı .Amerikan alçısı denilen çok daha hafif bir alçı yapıldı 3 haftam daha var. Alçımın üzerine abim “fragile” yazdı .
Şafak sayıyorum.Bugün şafak 16 komutanım. :)

03.03.2009 Salı günü alçım nihayet çıktı.
Korkunç bir görüntü.Dolapta unutulan bir patates nasıl koyulaşır, büzüşür ve suyu kaçarsa öyle bir görüntüsü var bacağımın.
Doktorum bacağımın görüntüsü için “kertenkele bacağı gibi olmuş” diye espri yaptı. “Sağolun,sayenizde” dedim.Bacağım alçıda incelmiş sopa gibi kalmış.

Bu arada sevgili doktorumun yeni bombası alçı çıkınca patladı.
“Atel verelim sana” dedi.
”Atel mi o da ne?”
O kadar şafak saydık,siz askerliği yakıyorsunuz!
Ortopedistler böyledir , korkutmamak için yavaş yavaş söylerler, her seferinde yeni bir şey bulurlar anladım.
Medikal firmada ıslak alçı ile ayağımın kalıbı alındı atel için; dize kadar bileğimi burkmamı ve dolayısıyla kaynayamadan tekrar kırmamı engelleyecek plastik bir kalıp, alçıdan tek farkı takıp çıkarabiliyor olmam.
İşte şimdi tam robokop oldum!3 ay boyunca 3değişik alçıdan sonra ,3 ay da bu atelle dolaştım.Önce tek koltuk değneği ile sonra değneksiz ama atelle yürüdüm.
İlk 2 ay ayağıma basmam tamamen yasaktı ,kalan 4 ayda alçı ve atele rağmen üzerine basmama izin verildi.
Ofisteki dosyaları eve getirttim çünkü ofisime gitmem için 2 merdiven inip bir merdiven çıkmam gerekiyordu!!
Robocop olmak kolay değil düşmanları yenmek de lazım ; merdivenler ve hatta evdeki küvet artık düşmanımdı.
İyi tarafı duruşma sırası beklemem gerekmedi, değneklerimi görünce hep öne aldılar beni. :)
Sıkıntıdan evde kolyeler ve takılar yaptım, atkılar ördüm. Tek rakibim Derya Baykal’dır artık. Olayın zirve noktası ise ördüğüm tek kişilik battaniye oldu. Üzerine, yine şişle ördüğüm kalp ve uğur böceklerini diktim. :)
Facebookta Tasarıyorum isminde bir grup kurdum ve yaptıklarımın fotolarını çekip paylaştım.

Evde raporlu olduğum süre boyunca Tv sürekli açıktı ancak ben oturduğum yerde sürekli örgü, kolye vs işlerle uğraştığım veya internete girdiğim için izleyemedim, sadece dinledim. Dolayısıyla artık tvdeki herkesin sesini ayırt edebilirim, ama sokakta görsem bazılarını tanımayabilirim :)

Doktoruma ilk sorularımdan biri palet giyebilir miyim? oldu ,sanırım ilk defa bir denizkızını tedavi eden doktorumun bakışından cevabın kesinlikle hayır olduğu anlaşılıyordu zaten ,üstelemedim,yüzmem yasak değildi ya :)

Artık her sabah, her iki ayağımı da yataktan yere basıyorum ve bunun için şükrediyorum. Geçen gün ilk defa “ayağınıza sağlık “diyen bir kitapçıya minnettar oldum.

Allah sevdiği kulunu sevindirmek için önce eşeğini kaybettirir sonra buldururmuş ya benimki de o hesap :)
Siz de bloguma geldiniz,ayağınıza sağlık :)

TwittMagazin ile röportajımız

Twitter gerçekten farklı bir mecra, öyle kullanıcılar var ki kim olduklarını,kaç yaşında olduklarını,ne iş yaptıklarını bile bilmeden, takma isimlerle yazdıkları yazılarla binlerce kişinin kendilerini okumasını sağlayabiliyorlar.
Bugün onlardan biri ile yaptığım röportajı okuyacak ve onun hakkında biraz daha bilgi sahibi olacaksınız.
Zor bir işe kalkıştığımı daha soruları hazırlamaya bile başlamadan fark ediyorum. Röportaj yapacağım isim Twitterdaki adresi ile @TwittMagazin aynı adresle yazılar yazdığı ve röportajlar yaptığı bir de blogu var:
http://twittermagazin.blogspot.com

Tweetleri dışında hakkında hiçbir bilgi yok ve işin kötüsü bilgi vermeyi de reddediyor. :)

Şu an açıklamak istemediği projesi nedeniyle ismini ve projesini saklı tutmak istiyor. Saygı duyuyorum ama bir yandan da herkes gibi merak ediyorum.
Sorularımla biraz dedektifçilik oynadım ,o yine tüm kibarlığıyla her soruya cevap verdi ama tabi kendince :)
“Kariyerimle oynama ,adamı yakalamışken şu soruyu da sormadan bırakılır mı” derler bana diye şirinlik yaptıysam da ancak bu kadarına cevap verdiğini de belirtir tek kelimesine dokunmadan röportajımızla sizleri baş başa bırakırım. :) twitter.com/mervethemermaid



1)Tweetlerinden kızarkadaşının twitterda olduğunu, köpeğin olduğunu, Galatasaraylı olduğunu ,Lasagna yapmayı ve şarapları sevdiğini biliyoruz.Aslında seni takip edenler belki de senin hakkında seni tanıyan, ama twitter kullanmayanlardan daha fazla detay biliyor.Bunlardan yola çıkarak kim olduğunun yavaş yavaş anlaşılabileceğini düşünüyor musun?Ya da hedefin zaten bu mu?

İsmim ogrenilse dunyam kararmaz :) Ogrenilmezse de özellikle mutlu olmam..Ben Twitter'a TwittMagazin olarak başladım. TwittMagazin adi altinda su ana kadar yapilan haber, roportaj ya da sohbetleri profildeki bir fotograf ya da isim altinda yapmam ya da yapmamam ne degistirirdi ki ? Ne kimsenin suratina soyleyemeyecegim bir yazim oldu ne de gizli bir kimligin avantajini kotuye kullandigim tek bir an... Her zaman kendim oldum. Muhim olan ne urettiginizdir, isimler degil...

2)Kim olduğunu tahmin etmeye çalışanlar mutlaka oluyordur, doğru tahmin eden oldu mu hiç?Örneğin köpeğinin fotosundan vs seni tanıyan ?

Köpegime hic benzemiyorum ki fotodan beni tanisinlar :)))

3)Kendine TwittMagazin diyorsun ama magazin haberleri ile çok fazla ilgilenmiyorsun , insanların polemiğe gireceklerini düşündüğünde barıştırmaya çalışıyorsun bunlar normal magazinci tavrı değil.Neden bu ismi seçtin?

Magazin kelimesinin gercek anlami farkli ve bunu gosterdigime inaniyorum aylardir. Magazin ; gundemi takip eden, roportajlar, haberler, makaleler ve gorsel ogeler iceren, periodik olarak yayinlanan yazili basin ogesidir... Bu ismi sectim cunku Twitter'da yapacagim is net olarak buydu :)

4)Gerçekte hiç magazincilik yaptın mı?

Kim bilir...

5)Sen doğduğunda İstanbul’un fethinin kaçıncı yılı kutlanıyordu?

İstanbul'a Asitane-i Aliyye deniyordu o vakitler...Sen buyur burdan bul yaşımı :)

6)Nerde doğdun? Kendini en çok nereli hissediyorsun?

Ankara'da dogdum... Akdeniz insanlarının sıcakkanlılığına,Ankara'nın ağırlığına,Istanbul'un renkliliğine,yaşadığım ülkelerin kültürlerine uyum sağlayabildiğim için dünya insanıyım diyebilirim...

7)Ne tür bir eğitim aldın?

Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden birinden mezun oldum. Iletisim, PR ve buna bagli cesitli alt dallarda Ingiltere,Almanya ve Canada'da cesitli egitimler aldim...

8)Hangi yabancı dilleri biliyorsun? Hangi ülkelerde yaşadın eğitim aldın?

Ingilizce, Almanca, derdimi anlatacak kadar Fransizca ve biraz da Rusca biliyorum. Orta Asya'da ve Guney Avrupa'da yasadim...

9)Seni yolda görsek tanır mıyız? Ünlü müsün? Sen hiç magazine malzeme oldun mu?

O kadar unluyum ku yolda goremezsiniz, arac olarak helikopter kullaniyorum :)

10)Askerliğini yaptın mı ?

Rambo olarak...

11)Sarışın olmak avantaj sağlıyor mu?

Bunu Pamela Anderson, Kivanc Tatlitug gibi isimlere sormak lazim :)

12)Kardeşin var mı?

Yok, tek evlat benim ailemde :)

13)İleriki 5 yıllık planında neler var? Kendini nerde ve ne yapıyorken hayal ediyorsun?

Uzaya gitmek istiyorum. Orda hayat oldugunu ispat edecek, roportaj yapacak ve twittermagazin.blogspot.com adresinde yayinlayacagim !

14)Twitterda seni tanıyan birkaç isim var neden onlara kimliğini deşifre ettin? Projenle onların da bir ilgisi var mı?

Projemle ilgileri yok... Tamamen kendi tasarrufum :)

15)Şu an yurtdışında yaşadığını biliyoruz yazdıklarından, nerdesin, ne kadar süre ile orada kalacaksın, orada yaptığın işin burada gerçek ismini kullanmana engel olduğunu söylüyorsun.Cola’nın formülünü mü araştırıyorsunuz,nedir bu gizliliğin sebebi?

Bu sorulara cevap verecek olsam kendi blogumda verir, bir de üstüne kimliğimi açıklardım:)))

16)Maaşlı bir işin mi var, kendi işini mi yapıyorsun?

Kendi islerim var... Insanin kendi kazancini kendisinin belirlemesi guzel...

17) Spor yapıyor musun? Yapıyorsan neler yaptın ya da yapıyorsun?

Tenis,futbol,basketbol sporlarinin hepsini neredeyse profesyonel olacak duzeyde yaptim, simdi amatorce yapiyorum... Yuruyusu ve kosmayi da ayrica cok seviyorum...

18)Okuldayken sınıfın Kemal Sunal’ı mı, Tarık Akan’ı mı yoksa Halit Akçatepe’si miydin?

Rıfat Ilgaz'ıydım...Ben yine gözlemler,yazardım :)

19)Müzikle ilgin ne düzeyde, herhangi bir enstrüman çalabiliyor musun? Ne tür dinlersin?

Eskileri seviyorum... Eskiye ait ne varsa seviyorum... Bana sadece muzik ve sozlerle degil, ruh ve hikayeleri ile ulasiyorlar.... Dean Martin, Frank Sinatra, George Benson ya da Gloria Gaynor gibi isimlerin yaptiklarina bir isim vermek yanlis olur...

20)Yazdığın bir kitap var mı, gazete veya dergilerde okuduk mu hiç yazdıklarını? Ne tür bir konuda okumuş olabiliriz?

Yunanistan'da yasadiysaniz, belki bir ara okumussunuzdur :)

21)Daha önce kazanmış olduğun bir ünvandan (geleceğin lideri)bahsetmiştin, bunu biraz anlatabilir misin?

Zamaninda bir olusum tarafindan oldukca itinali bir surec sonunda Turkiyenin Genc ve Gelecekteki Liderleri olarak ulkemizi Ingiltere'de temsil edecek uc kisi secilecekti. Yogun bir calisma sonunca secilen uc kisinin en genc uyesi bendim... Bu uc kisiden birisi Ingiltere'de yogun bir kalabalik onunde onemli bir konusma yapacakti. Bu kisi yine bendim. Ulkemi basari ile temsil ettim ve bana yakistirilan sifati hakettigimi ispat ettim. Bununla gurur duyuyorum... Daha yapacak cok isimiz var...

22)Son zamanlarda Tr’de olan siyasi ve hukuki gelişmeleri nasıl yorumluyorsun?

"Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır " demis Einstein... Saniyorum bu cevap yeterli olacaktir...

23)Twitter’da takip etmemizi önerdiğin isimler kimler?

Çok sevgili dostlarım ve takip etmekten keyif aldığım isimler var ama herkesin follow ettiği kendine :) Ilgi alanlariniza gore cesit cesit bilgi kupu insan var Twitter'da...

24)Magazinci olduğun için takipçilerin sana duydukları dedikoduları anlatıyor mu?

Bu soruya cevap vermis oldum saniyorum :)

25)Twitterda yaşadığın en ilginç olay neydi?

140 karakterin nelere kadir oldugu Twitter'in en ilginc tarafidir benim icin...

26)Twitterda tanıştığın biriyle gerçek hayatta görüştün mü?

Uzaklık buna engel oluyor ama Türkiye'ye gelir gelmez bir rakı sofrasını paylaşacağım çok sevgili dostlar edindim.

27)Nasıl giyinirsin? Sakal ya da bıyığın var mı?

Özenli ve temiz giyinirim.Ruhuma, kendime gore bir tarzim var ve herkesin olmali... Imaj onemlidir... Biyigim yok... Kirli sakal bazen...

28)Sen benim yerimde olsaydın kimliğini gizleyen birine ne sorardın?

Bir tek hatirimi sormadin :)

Son bir tweet alabilir miyiz senden?

Okuyan herkese ve sana teşekkürler,sevgiler...