31 Aralık 2010 Cuma

İKİBİNON-BİR

İKİBİNON-BİR

2010’un son günü yeni yıl dileklerimi yazmak geldi içimden.
Yeni yılda hiçbir şeyi ertelemeyeceğim. Bazı şeyleri daha başlamadan, en başından en sonunu kukumav kuşu gibi düşünüp, denemeden, yaşamadan rafa kaldırmayacağım. Cesur olacağım.

Ünlü filozofumuzun! dediği gibi; “Sonunu düşünen kahraman olamaz” diyeceğim.

“Herkes öldürebilir sevdiğini Dayı” diyeceğim, geçmişi maziye gömerken. Ne diyorum ben? Bu kadar çok dizi de seyretmeyeceğim!

Arkadaşlarıma daha çok vakit ayıracağım.

Kendimden başka hiç kimseden hiçbir şey beklemeyeceğim.

Dilin 9 boğum olduğunu unutmayıp bazen susacağım.

Bazen de o dilin bana konuşmak için verildiğini hatırlayıp sesimi daha çok çıkaracağım.

Haliyle kafam bu yüzden karışacak; o zaman en kötü kararın bile kararsızlıktan iyi olduğunu hatırlayıp, kestirip atacağım kangren olan yaramı.

Kimsenin mükemmel olmadığını hatırlayıp affedeceğim bazılarını; önce kendimden başlayacağım.

Deniz kenarında daha çok yürüyeceğim. Bir bebeğin kahkaha atmasını, bir köpeğin kuyruk sallamasını sağlayacağım her seferinde.

Gece 00.00 ile 00.01 arasında geçen 1 dakikanın hem hiçbir şeyi değiştirmediğini bileceğim hem de her şeyi değiştirebileceğine inanacağım. Umudumu hiç yitirmeyeceğim.

Gökkuşağını görmek için önce yağmurda ıslanmam gerektiğini hiç unutmayacağım. Yağmuru da seveceğim.

Her sabah yataktan kalktığımda ve Boğaz Köprüsü’nden her geçişimde yine şükredeceğim.

Beni mutsuz eden şeyleri hayatımdan çıkaracağım ki mutlu edenlere yer açılsın.


Her son yeni bir başlangıçtır. İkibinon-bir hepimiz için bereketli, sağlıklı, şanslı, huzurlu, aşk dolu, keyifli, eğlenceli, bol seyahatli, afiyetli, lezzetli, neşeli, çok denizli, umutlu, hayallerin gerçek olduğu bir başlangıç olsun.

Uzaklar yakın olsun. Sevenler kavuşsun, özlemini çekenler bebeklerini kucaklasın, borçlar ödensin, hastalar şifa bulsun, 5 lira fazla olsun kırmızı olsun, piyango bana çıksın, rüyalar gerçek olsun.

Yeni yılınız kutlu olsun.

19 Aralık 2010 Pazar

NASILSIN?

NASILSIN?
Cevabını beklemeden sorduğumuz sorular vardır hayatta. Nasılsın? deriz karşılaşınca ama cevabını beklemeyiz.
Klişedir, alışkanlıkla sorulur. Karşıdaki de bunu bildiğinden iki eli kanda olsa; “İyiyim” der.

Eğer anlatmaya çekiniyor ama yine de “İyiyim” diyemeyecek kadar kötüyse; “İyi diyelim, iyi olalım” der bir gülümsemeyle.
“İyi diyelim” aslında “iyi değilim” demektir.

Gözlerine bakarsanız hüznü görürsünüz. Ama aceleniz vardır. Gözlerine bakmayı es geçersiniz bilerek, ne de olsa aslında siz de iyi değilsinizdir o kadar. Öyle ki bir ah çekseniz karşıki dağlar yıkılacaktır. “Allah iyilik versin” der, geçersiniz.

Kimi insanlar da vardır, gelir size derdini anlatır, tüm yükünü boşaltır sizin omuzlarınıza, rahatlar ve gider. Size “Nasılsın?” demeden.
Çünkü bilir ki kimse dertsiz değildir şu dünyada. Hazır yükünü boşlatmışken, yenisini neden alsın omzuna? Hem de başkasının yüküyken sözkonusu olan. Adaam sen de!

Kimisi ise zalimdir. Sizin iyi olmanızı istemez. Siz anlatmak istemeseniz de deşer de deşer. Kendisi iyi olmadığı için, kimse iyi olmasın ister. Kendinden daha kötü hisseden birini bulunca sevinir içten içe.

Kimisi ise gözlerinize bakar, hüznü görür siz daha söylemeden, sisi dağıtmak için uğraşır. Bir yerlerden bulur buluşturur, gökkuşağını getirir. Gökyüzünü boyar maviye.

Peki, siz bugün nasılsınız?