30 Aralık 2011 Cuma

MUTLU YILLAR

MUTLU YILLAR

20 gün içinde 2 cenaze kaldırdıktan sonra zaten oldukça stresli geçen 2011’in ne kadar kötü geçtiğini, bir an önce bitmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştım.
Öyle ya cumartesi kırmızı elbiselerimizi (hatta kırmızı donlarımızı) giyip kaynanadillerini üfleyerek ve muhtemelen hatırı sayılır oranda içip güzelleşerek gireceğimiz yeni yıl tüm dertlerimizi alıp götürecek sanki. Takvimin son yaprağını da koparırken tüm dertlerimizi de birlikte atacağız çöpe.
Eski yılda olup bitenlerin tüm sorumlusu da zaten sadece geçen zaman. Oysa sonuna geldiğimiz bu yıl da güzel bir yılbaşı günü başlamamış mıydı?
Bu düşüncelerle çekmecemi düzeltirken geçen yılbaşı yazdığım bir dilek notuna rastladım. Muhtemelen okuduğum secret tarzı bir kitaptan etkilenmem sonucu kaleme almışım bu satırları, yazdığımı bile unutmuşum.
Ne de olsa istemek başarmanın yarısıdır diyerek yeni yılda neler beklediğimi uzun uzun, oldukça da ayrıntılı olarak yazmışım.
Tam 1 yıl önce yazdıklarımı okurken berbat geçtiğini zannettiğim yılda aslında listemdeki pek çok şeyi gerçekleştirdiğimi gözlerim dolarak fark ettim.
Hiç farkına bile varmadan pek çok maddenin üzerine bir çentik atmışım meğer.
Bu nedenle kimilerine çocukça görünecek olduğunu bilmeme rağmen bu sene yeni bir liste yapmaya karar verdim. Geçen seneki listemde yer alan ancak henüz gerçekleşmeyen birkaç dileği de ekleyeceğim mutlaka ve notum da geçen yıl için şükrederek başlayacak mutlaka.
Size de tavsiye ederim, bir liste yapın, yılsonunda okuduğunuzda siz de ne kadar çok şey başardığınıza, aslında ne kadar şanslı olduğunuza inanamayacaksınız.
Zira mutlu olmak sadece listedeki en büyük dileğinizin gerçekleşmesi değildir. Büyük ikramiyenizi tutturamasanız da tutturduğunuz minik ikramiyelerin toplamı aslında zaten büyüğe eşdeğerdedir.
Hepinize sağlıklı, huzur dolu, bereketli, bol kazançlı, sevgi, aşk dolu ve listenizdeki tüm dileklerinizi gerçekleştirdiğiniz güzel bir yıl dilerim. Yılbaşında başınızdan huninizi eksik etmeyin, bırakın içinizdeki çocukla deli eğlensinler doya doya. Mutlu yıllar.

28 Aralık 2011 Çarşamba

TESTOSTERON

Bazıları bana soruyor; “Merve, bu kadar işinin arasında yazmaya ne zaman fırsat buluyorsun?” diye.
Efendim bendeniz bu satırları mahkeme kapısında, duruşma beklerken kaleme almaktayım. Bir ara bilgisayar başına geçip klavyeye de alınca sizlerle paylaşacağım.
Sevgili hâkimlerimiz aynı saate, ortalama 30 adet duruşmayı üst üste boşuna vermiyorlar. Bizim mahkeme kapılarında saatlerce duruşup durmamızın bir nedeni var elbet. Bu yolla hepimiz birer hatip, birer yazar olup çıkıyoruz. Anlayacağınız asıl duruşma mahkemenin içinde değil dışında yapılıyor. Avukatlar arasından bu kadar milletvekili, yazar, tiyatrocu, müzisyen çıkması hiç sebepsiz değil. Beklerken düşünüp üretecek çok vaktimiz oluyor zira.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Dün akşam izlediğim Testosteron oyunundan bahsedeyim.
Oyunda belki 40 kere bu hormonun adı söyleniyor ancak halen dilim dönmüyor, telaffuzu zor bir kelime bu.
Öncelikle bu oyuna ailecek gitmeyin, arkadaşlarınızla gidin derim. Zira küfür ve şiddet içeren oyun yetişkinlere yönelik. Ancak annenizle falan gitmeye kalkarsanız da bazı şeylere güldüğünüz için yüzünüz kızarabilir, gerek yok.

Perde açıldığında Madonna’nın sarı saçları arasından bakan bir çift göz gibi duran 2 büyük ekrandan Tarantino’nun bir filmi başlıyor. Sahne tasarımı sade ama etkileyici.
Daha sonra sırayla 7 erkek alıyorlar sahnedeki yerlerini.
İlk perde sona erdiğinde, “olay çözüldü acaba 2. perdede ne olabilir ki?” dedik ancak 2. bölüm de en az ilk perde kadar eğlenceli.

Kostümler biraz zayıf, örneğin Kızılay dağıtmış gibi 7 erkeğin 7si de bir örnek beyaz boxer çamaşır giymiş. Evet, ne var; hepsi soyunup yarı çıplak kaldılar da öyle gördük.
Olayın kahramanlarının bir kısmı Polonyalı, bir kısmı ise Yunanlı. Böyle olunca da Polonyalılar’ın kulağımızın hiç de alışık olmadığı isimlerini anlamakta güçlük çekiyoruz. Zaten oyun boyunca başında bandajla oynayan oyuncunun yüzünü de ancak selam sırasında görebildik, sürpriz oldu.

Oyunun asıl sürprizi ise finaldeki şarkı, oyuna özel yazılmış, eğlenceli sözleri var ve tüm oyuncular canlı olarak çalıp, söylüyorlar. Emre Karayel bateriye, bir diğeri klavyeye, biri gitara geçiyor, hepsi ellerine birer mikrofon alıyor.
Bu şarkı ayakta o kadar uzun süre alkışlandı ki, bis yapmak zorunda kaldılar ve tekrar söylediler.
Testosteron, testosteron… üst üste söylemeye çalıştıkça daha da anlamsızlaşıyor sanki bu kelime.