3 Mart 2010 Çarşamba

post op bir yazı


08.12.2008 bayramın ilk günüydü trenle Sapanca’ya gittim,annemler istasyonda bekliyordu.Kartepe’ye gidip kayak yapacaktık.
Merdivenlere doğru yöneldiğimde abim yandaki yük vagonunun üstünden atlayıp arabaya varmıştı bile.
Annem de bana seslendi “sen de atla yürüme boşuna”.
Atladım ve anne sözü dinlediğime hayatımda ilk defa pişman oldum. Ayağımı basmaya çalıştım basamadım,”Eyvah bu sefer kırdım” dedim.

Beni kucaklayıp hastaneye götürdüler. Bayram günü acildeki tek doktor şöyle bir bakıp kıramamışsın ,yüksekte tut, arada buz kompresi yap,dedi,gönderdi.
2 gün sonra ben hala ayağıma basamadığımı fark edince başka bir hastaneye röntgen çektirmeye gittik ve bingo!

Doğrusu çok yetenekliymişim. O sırada ayağımda olan spor ayakkabımda tek bir çizik bile olmadan vücuttaki en sağlam 2 kemikten biri olan topuk kemiğimi kırmışım. Hem de öyle çatlak falan değil ,bir parçasını koparmışım ve o parça olması gereken yerin 3-4 cm üzerinde bir yerde duruyormuş.
Ah ahh Trojan Enchantment romanının kahramanı olduğumda Truvalı Helen olup uğruma savaşlar yapılacağını düşünürken, Aşil olup topuğumu kırmıştım.

Ameliyat olana dek ayağımı kırdığım anı bir zaman makinesi olsa da geri alabilsem ya da uyansam ve hepsi bir rüya olsa diye çok düşündüm,ama mümkün değildi.

Sonra neden oldu diye düşündüm, sevenlerin iyiniyetle söyledikleri gibi nazar mıydı?
Kazadan bir gün önce evimizde kalan arkadaşımın ayakkabılığımı çok beğendiğini söylemesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden en az 2 ay hiçbir topuklu ayakkabımı giyemeyeceğim, hatta hiçbir ayakkabımı çift olarak bile giyemeyeceğimi düşününce hak da vermedim değil.
Ama bu tip kötü düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım. Nedeni önemli değildi. Olmuştu ve bunu yaşamam gerekiyordu. Her işte bir hayır vardı. Peki, bundaki hayır neydi?
Bir hayır olabilir miydi gerçekten?
Anlamlı anlamsız bir sürü düşünce beynimde dolanıyordu, öyle ki başladığım bir duanın sonunu bile getiremez olmuştum. Çok sevdiğim kitaplarımın yarım sayfasını okumak bile mümkün olmuyordu. Aslında hiçbir şey yapmak istemiyordum.
Sadece iki ayağımın üzerine basabilmek, tek başıma tuvalete gidebilmek, pantolonlarımı, topuklu ayakkabılarımı giyebilmek sabah işime gidebilmek istiyordum.
Ama yardımsız yere düşen bir şeyi alamıyordum, bir bardak suyu elime getirmeleri gerekiyordu.

18 .12.2008 Perşembe günü ertesi gün ameliyat olmak üzere Çapa’ya yattım.
Doktoruma soruyorum;” futbol hayatım bitti mi yani şimdi benim?” :)

Ameliyattan önce bir asistan doktor,avukat olduğumu bildiği için korka korka odama gelip “ bilgilendirme” yazısını imzalamamı rica etti.Ama ne bilgilendirme!!
Ameliyatta ölebilirmişim, röntgenden kısır olabilirmişim,çocuğum olmayabilirmiş, sakat kalabilirmişim vs vs
Kapı nerdeydi ben eve gidiyorum vazgeçtim ameliyattan!

İlk gün yedek listesinde olduğumdan ,yarım gün oruç tutmama karşın ilk 2 ameliyatta sorun çıktığı için benimkinin pazartesiye kalacağı söylendi.
Hafta sonu evci çıktım ,pazartesi sabahı yine oruçlu gittim hastaneye ancak bu sefer de Salı’ya ertelendi.
Bu süreçte Çapa Müftülüğü sayesinde yarımşar gün oruç tutarak epeyce sevap kazandığımı sanıyorum.:)

23.12.2008 Salı günü yine oruçluyum, gecenin 12sinden beri. Haber geldi Merve ameliyathaneye gidiyor. Kıyafetini giysin. Mavi arkası açık kıyafetimi giydim ,bonemi taktım ve hazırım, gülümsüyorum arkamdan ağlayanlara,hain bir paparazzi fotolarımı çekiyor.

Yatağımla üst kata ameliyathaneye çıktık. Yatağımı yürüyen sıcak banda yapıştırdılar ,ordan ameliyathane sedyesine geçirdiler.Vaav süpermiş!

Arkadaşım ameliyathanenin rengini bile hatırlamayacağımı iddia ettiği için özellikle baktım, giriş mavi tam benim rengim.
Doktoruma anlatınca durumu, o da başladı “ duydum ki unutmuşsun ameliyathanemin rengini “ diye meğer haftasonu fasıla gitmişler.

İçeri girdik diğer asistanın üzerinde gri renkli bir kasap önlüğü. “Beni siz mi keseceksiniz yoksa?”
Dr:”evet akşam mangal yapacağız, et ayarlıyoruz”
Ben:“Benden fazla et çıkmaz, zahmet etmeyin”
Dr:“biz çıkartırız,sen üzülme”
O sırada içeri giren doktorum: “ bu daha uyumadı mı? Vurun kafasına”
Ben:“Ayağımı kırdım, kafama niye vuruyorsunuz ki?”
Röntgenler asıldı ışıklı panoya, ayağımdaki sorunun ismini söylüyorlar;(Calcenus avülsiyon kırığı)

Allah’ım nasıl bir buzhane burası!
“kaç kilosun diyor sevimli olmaya çalışan sevimsiz hemşire, “burada genç ve güzel kızlara ne yapıyorlar biliyor musun?”
Ben:“siz benim avukat olduğumu biliyor musunuz?”
Az önce koluma yapılan iğne etki etti sanırım,bundan sonrası yok.

Genel anesteziden sonra kendime geliyorum yavaş yavaş.
Titriyorum ama zangır zangır, donuyorum, popom sedyeye değmemecesine titriyorum
Asistanlardan biri yanıma geldi “üşüyorum”dedim, üstüme bir battaniye örttü.
“Bu kadar titremem normal mi dr?” 3 saat kalmışım o buzhanede

Ayağımda artık titanyumdan 2 büyük vida ,2 de küçük burgu var. Robocop gibiyim.
Tanrım ayağım çok ağır neden kımıldatamıyorum? Neden hala titriyorum?
Odamdayım serum takıldı, 5 saat oruca devam edecekmişim, bari su içseydim!
Bugün tuvalet için bile kalkmam yasak. Annem plastik sürgü aldı kantinden ne utanç verici lazımlık, bu yaşta hem de!
“Alçı ne kadar sıkıyor bacağımı ,çok mu dar yaptılar bunu?”

Ertesi gün ayağa kalkabilirmişim ve ne istersem yiyebilirmişim.
Nerdeee? ayağıma sarmışlar 5 kilo taşı, denize atmışlar beni, su yüzüne çık diyorlar!
Öğlene kadar kalkmaya korktum, sürgüye devam.

Öğlen doktorlarım geldi “kalk nasıl yürüyorsun görelim hadi”
Ben:“Bu çok ağır ben kalkmam”
Dr:“Kalkarsııın”
Ben:“Peki ,Kalkabiliyormuşum yeter mi ?”
Dr:“Yetmez wc ye git, koridora çık”
Ben:“Peki yeter mi “(5 koca adım attım ben buraya di mi?)
Dr:“İyi hadi yeter”
Annem: “kızım tay tay duruyor artık” :)
Ben:“Tay tay mı ben 29 sene önce durmuştum tay tay”:P

Ayağım dizime kadar alçıda rapor diliyle kol değneklerimle mobilim.
3 hafta sonra dikişlerim alındı .Amerikan alçısı denilen çok daha hafif bir alçı yapıldı 3 haftam daha var. Alçımın üzerine abim “fragile” yazdı .
Şafak sayıyorum.Bugün şafak 16 komutanım. :)

03.03.2009 Salı günü alçım nihayet çıktı.
Korkunç bir görüntü.Dolapta unutulan bir patates nasıl koyulaşır, büzüşür ve suyu kaçarsa öyle bir görüntüsü var bacağımın.
Doktorum bacağımın görüntüsü için “kertenkele bacağı gibi olmuş” diye espri yaptı. “Sağolun,sayenizde” dedim.Bacağım alçıda incelmiş sopa gibi kalmış.

Bu arada sevgili doktorumun yeni bombası alçı çıkınca patladı.
“Atel verelim sana” dedi.
”Atel mi o da ne?”
O kadar şafak saydık,siz askerliği yakıyorsunuz!
Ortopedistler böyledir , korkutmamak için yavaş yavaş söylerler, her seferinde yeni bir şey bulurlar anladım.
Medikal firmada ıslak alçı ile ayağımın kalıbı alındı atel için; dize kadar bileğimi burkmamı ve dolayısıyla kaynayamadan tekrar kırmamı engelleyecek plastik bir kalıp, alçıdan tek farkı takıp çıkarabiliyor olmam.
İşte şimdi tam robokop oldum!3 ay boyunca 3değişik alçıdan sonra ,3 ay da bu atelle dolaştım.Önce tek koltuk değneği ile sonra değneksiz ama atelle yürüdüm.
İlk 2 ay ayağıma basmam tamamen yasaktı ,kalan 4 ayda alçı ve atele rağmen üzerine basmama izin verildi.
Ofisteki dosyaları eve getirttim çünkü ofisime gitmem için 2 merdiven inip bir merdiven çıkmam gerekiyordu!!
Robocop olmak kolay değil düşmanları yenmek de lazım ; merdivenler ve hatta evdeki küvet artık düşmanımdı.
İyi tarafı duruşma sırası beklemem gerekmedi, değneklerimi görünce hep öne aldılar beni. :)
Sıkıntıdan evde kolyeler ve takılar yaptım, atkılar ördüm. Tek rakibim Derya Baykal’dır artık. Olayın zirve noktası ise ördüğüm tek kişilik battaniye oldu. Üzerine, yine şişle ördüğüm kalp ve uğur böceklerini diktim. :)
Facebookta Tasarıyorum isminde bir grup kurdum ve yaptıklarımın fotolarını çekip paylaştım.

Evde raporlu olduğum süre boyunca Tv sürekli açıktı ancak ben oturduğum yerde sürekli örgü, kolye vs işlerle uğraştığım veya internete girdiğim için izleyemedim, sadece dinledim. Dolayısıyla artık tvdeki herkesin sesini ayırt edebilirim, ama sokakta görsem bazılarını tanımayabilirim :)

Doktoruma ilk sorularımdan biri palet giyebilir miyim? oldu ,sanırım ilk defa bir denizkızını tedavi eden doktorumun bakışından cevabın kesinlikle hayır olduğu anlaşılıyordu zaten ,üstelemedim,yüzmem yasak değildi ya :)

Artık her sabah, her iki ayağımı da yataktan yere basıyorum ve bunun için şükrediyorum. Geçen gün ilk defa “ayağınıza sağlık “diyen bir kitapçıya minnettar oldum.

Allah sevdiği kulunu sevindirmek için önce eşeğini kaybettirir sonra buldururmuş ya benimki de o hesap :)
Siz de bloguma geldiniz,ayağınıza sağlık :)

16 yorum:

  1. canım çok geçmiş olsun, Allah birdaha göstermesin.. ;}

    paradise_irem

    YanıtlaSil
  2. farklı bır yone gıdıyorsun bence yazılarınla alakalı konusuyorum basarılarının devamını beklıyorum cok klasık bır cumle oldu ama herkez senın gıbı basarılı yazamıyor bak :))))))))

    YanıtlaSil
  3. şu adsızlar bir de isimlerini yazarlarsa çok mutlu olacağım gerçekten :))
    teşekkür ederim
    :)

    YanıtlaSil
  4. insanın bu kadar güzel yazması için ayağını kırması gerekiyormuş demek ki ;)

    YanıtlaSil
  5. ben bu tasarıyorum hikayene bayılıyorum ! yazıda harika inş. tekrarı olmaz canım :) anne sözü arada iyidir :) not: dr'larına ve hemsırelerıne de ayrı bayıldım :)

    YanıtlaSil
  6. gercekten doktorlarim harikaydi,once moralimi duzelttiler sonra ayagimi
    :)

    YanıtlaSil
  7. kaval kemiğimi kırdım ve 3,5 aydır hala basamıyorum yaşadığın duyguların tamamını yaşadım diyebilirim :) tek dileğim ayakkabılarımı çift olarak giyip tek başıma dışarı çıkabileceğim günleri görmek..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bende kaval kemiğimi kırdım.14.haftamdayım hala tam kaynama sağlanmadı.sizin ne kadar zamanda kaynadı ve yürümeye başlama hikayenizi kısa da olsa anlatabilirmisiniz?

      Sil
    2. geçmiş olsun, bana 4 tane vida takıldığı için durumum biraz farklı tabi. 2 ay hiç üzerine basamadım ameliyattan sonra,yasaktı. 2 aydan sonra basmaya başladım ancak ilk 3 ay alçıdaydı hep ayağım. daha sonra da bir 3 ay da atel kullandım. toplam 6 ayı buldu yani tamamen normale dönmem. Çapa'da Doç.Dr.Önder Kılıçoğlu dr.umdu, tavsiye ederim, hem çok bilgili hem de çok iyi bir insan.

      Sil
    3. Cevabınız için teşekkür ediyorum.Hiç yürüyemeyecekmişim gibi geliyor şu an .Moralim sıfırın altında.Sizde de böyle hisler oldu mu??O günleri unutabildiniz mi??Rahat yürüyüp sıkıntı yaşamadınız mı?Toplallama oldu mu??Herşey eskisi gibi oluyormu??

      Sil
    4. ben olumlu düşündüm hep, yürüyemeyeceğimi düşünmedim hiç.Biraz Polyannalık şart öncelikle, moral bozmak yok.Hepsi geçiyor.
      Topallama olmadı.Ancak artık atlayıp zıplamamaya özen gösteriyorum, ayağımı burkacak vs tehlikeli hareketlerden kaçınıyorum. Ama bol bol yürümek, yüzmek , bisiklete binmek vs mümkün ve gerekli
      geçmiş olsun, inşallah sen de çabucak iyileşirsin

      Sil
  8. geçmiş olsun, inşallah çabucak iyileşirsin sen de :)

    YanıtlaSil
  9. Geçmiş olsun alçı ve atelden sonra bileğinizin eklemlerini nasıl açtınız.Şuan aynı durumdayım ve moralim bozuk sanki bileğim hep böyle kalacakmış gibi geliyor.sadece 1 ay alçıda kaldı bu normal mi ki

    YanıtlaSil
  10. merak etmeyin açılır, yürüyüş ve mümkünse yüzme en güzeli

    YanıtlaSil
  11. Geçmiş olsun ben de hemen hemen aynı şeyleri yaşadım diyebilirim. Şu an sanırım topallama aşamasındayım,siz de ilk etapta aksayarak mı yürüdünüz cevaplarsanız sevinirim:)

    YanıtlaSil
  12. bende bir topallama olmadı ama alçıda uzun süre kalınca esneklik kaybı oluyor, zamanla açılıyor.
    yürüyüş ve mümkünse yüzmeyi tavsiye ederim
    geçmiş olsun

    YanıtlaSil