9 Haziran 2010 Çarşamba

MUSLUM BABA

MÜSLÜM BABA
Bugün biraz müzikten bahsedelim istiyorum. Öyle ne olacak bu Türk popunun hali? diye ahkam kesecek değilim.
Bir şarkı sözü yazdım diye kendimi müzik otoritesi falan saydığım da yok, merak etmeyin.

Ortaokulda herkes gibi flüt ve org çalmak dışında, herhangi bir enstrüman çalabilirliğim yok.
Sadece iyi bir müzik dinleyicisiyim. Çok iyi radyo ve teyp çalarım.

Hatta o kadar ki hala yeni bir albüm çıktığında bilmem kim KASET çıkarmış diyecek kadar eskisiyim bu işin, eh eskiden CD,mp3 vardı da biz mi dinlemedik!
Radyo çalarım derken radyoda djlik yapmışlığım da var ki, o da ayrı bir yazı konusu olabilir.

Okuduğum lise İngilizce eğitim veren bir kurumdu, biz de Amerikan etkisinde ve epeyce de kibirli büyüdük, öyle her şeyi kolay beğenmezdik. Kalıplarımız hatta tabularımız vardı. Mesela iyiler siyah giyerdi, spor ayakkabılar A marka, kotlar L marka olmalıydı.
Yazılı olmayan ama hepimizin canı gönülden uyduğu bu kurallar müzikte de kendini gösteriyordu.

Ortaokul –lise sıralarında hemen hemen sırasıyla; Modern Talking,New Kids on the Block, Vanilla Ice,Technotronic,Snap,Milli Vanilli,Phill Collins,Guns &Roses,Queen,Metallica,Bon Jovi ve her daim Madonna başta olmak üzere İngilizce şarkılar dinledik.Türkçe müzik dinlemek sözkonusu bile değildi.
Sonra gel zaman git zaman biz büyüdük. Bunu nasıl mı anladım;
Birkaç sene önce liseden arkadaşlarımı bir brunchta topladım; birkaçı nişanlanmış, evlenmiş hatta bir tanesi buluşmaya minik bebeğiyle gelmişti ama büyüdüğümüzü asıl anlamama neden olan yine müzik oldu.
Sohbet sırasında söz döndü dolaştı Müslüm Gürses’in o ara yeni çıkarttığı film müzikleri albümüne geldi. Masadaki 22 kişinin neredeyse tamamı albümü dinlemiş, beğenmiş ve hatta satın almıştı.
Hey durun! Ortaokulda burun kıvırdığımız, dinleyenleri küçük gördüğümüz Müslüm Gürses’ten bahsediyoruz di mi, yanlışlık olmasın?
Tabi ki yanlışlık yoktu. O aynı Müslüm Baba’ydı da bizlerdik değişen.

Müslüm Baba testimizi Hollandalı bir arkadaşımızın üzerinde de uyguladık. Arabada giderken Türkçe bilmeyen ve doğal olarak Müslüm Baba’yı da tanımayan kurbanımıza aynı albümü dinlettik. Bizim Hollandalı bayıldı, caz gibi söylüyor, sesi de harika dedi.
(Hadi ya.) Ehm, şey, tabi evet öyledir,biz de bayılıyoruz kendisine..
Yani müziğin evrensel olduğunu, müziğin bir matematiği olduğunu, ama bu matematiğin belirli kalıpları olmadığını anlamamız biraz uzun sürmüş olabilir ama ne demişler geç olsun güç olmasın.

Asıl önemlisi Müslüm Baba kendisi belki değişmemişti ama söylediği şarkıların tarzını değiştirmişti. Nasılsa beni, kendilerini jiletleyecek kadar çok seven bir sürü hayranım var diye işin tembelliğine kaçmak yerine riske girmiş ve bizi bile dize getirmişti.

Oysa şu an Türkçe pop yayını yapan herhangi bir radyoyu açtığınızda, saatlerce bitmek bilmeyen uzuuun, tek bir şarkı dinlediğiniz hissine rahatlıkla kapılabilirsiniz.
Zaten hangi pop şarkısını 20 kere bir insan evladına dinletseniz, o şarkı kulağına tenya olur yapışır, bütün gün “şarkıyı da hiç sevmedim ama nerden dolandı dilime” diye dolaşır durur zavallı.
Tamam, işiniz zaten popüler müzik yapmak, hepi topu da 8 nota var, Amerika’yı da yeniden keşfetmeyeceksiniz, ama körfez kirlendi, artık balık tutmak için biraz okyanusa açılmanız gerek.

Yoksa yakında teker teker soracağız;
Sahi ne olacak bu Türk popunun hali?

1 yorum:

  1. nefis bir yazı. tebrikler. özellikle müslüm baba'nın halihazırdaki kitlesine yaslanıp tembellik yapmaktansa, tarzı dışındaki şarkıları kendi renginde ve daha kaliteli bir müzik altyapısı ile yorumladığına ilişkin tespitin çok yerinde. açık denizlerden kirli körfezlere temiz su akıntısı için dalyanları yıkmak lazım!

    YanıtlaSil