Ortaokuldayken
günlük tutardık. Tutardık diyorum çünkü o zamanlar her kızın bir “en iyi
arkadaşı” olurdu ve o iki kız her şeyi birlikte yapardı. Tam gün okulda birarada olduktan sonra eve
gelip saatlerce telefonda konuşabilirlerdi, tabi o zaman internet ya da cep
telefonu olsaydı mesajlaşırlardı da diyebilirdim ama yoktu. ( İstanbul
fethedilmişti tabi, o kadar da yaşlı değiliz!)
Hemen
her gün de görev aşkıyla günlüğümüze yazardık birkaç satır. Öyle ki yazamadığımızda
günlükten özür diler gibi birkaç gündür yazamamış olmamızın nedenlerini
sıralardık.
“Çok
hastaydım yazamadım” ya da “bayramda Marmaris’e gittik, denize girmekten
yazmaya vakit olmadı ama şimdi hepsini toptan yazacağım” gibi bahanelerle
gönlünü almaya çalışırdık gelecekteki meçhul okurun.
Okurun
diyorum çünkü aslında bilinçaltında bir gün birinin o günlükleri okuyacağı
düşüncesi vardı muhtemelen ve biz aslında ondan diliyorduk özürümüzü.
Gerçi
bazı bölümlerini yine vaktinden evvel ele geçer korkusu ile İngilizce veya
kendimizce şifreli falan yazıyorduk elbette. Mehmet’in adı oluyordu sana Curly
Sweet! (Eyvah kendi kendimi deşifre ettim.)
Şimdi
ne yapıyor acaba?
Her
gün yazınca haliyle her gün de çok enteresan şeyler gelmiyor insanın başına ama
elbette ortaokul hazırlık sınıfındaki bir genç kız için her şey heyecan verici
değil midir?
Platonik
aşklar tabi ki günlüğün önemli bir bölümünü dolduruyordu; “Bugün servislerimiz
yan yana geçti, bana gülümsedi!” gibi büyük heyecanlar yaşıyorduk ve bunları
paylaşmalıydık uzun uzun!
Neyse
anılara dalıp dağıtmayalım konuyu...
Günlüğüm
hala duruyor ama elbette okuyamazsınız.
Sadece
“Bugün Foça’da deniz çok dalgalıydı, tadı yoktu” gibi bölümlerini belki halka
açabilirim şimdilik de takdir edersiniz ki eğlenceli olan bölümler onlar
değildi.
Artık
günlük tutmuyoruz ama teknoloji gelişti, bir yere gidince sosyal medyada check-in
yapıyoruz, fotoğraf paylaşıyor, twitter’a düşüncelerimizi yazıyoruz günlük
tadında.
İnsan
hafızası ilginç işliyor.
Özellikle
canımızı yakan olayları çabuk siliyoruz önbellekten. Tabi sonra facebook
hatırlatıyor; “5 yıl önce bugün, şununla, şurada, şunu yapmıştın.”
Hadi
ya öyle mi olmuştu?
Ben
bunu böyle hatırlamıyordum, senden de hiçbir şey kaçmıyor sevgili face!
Günlük
tutmanın iyi tarafı hafızamızın sildiği şeyleri bize hatırlatması çünkü az önce
de dediğim gibi hafızamız hamarat evhanımı gibi kötü anıları misafir gider
gitmez hemencecik yıkıyor paklıyor, ortalığı havalandırıyor, iyi anıları çıkarıyor
ortaya.
Oysa
hayat öyle güllük gülistanlık değil. İnişler kadar çıkışlar var. Yaşarken acı
veren ama geçtiği için şükretmemiz gereken yaşanmışlıklar var.
Arada
canımız sıkıldığında bakıp; evet o geçti, bu da geçecek diyebilmemizi sağlıyor
günlükler.
Ya
da hep mükemmel diye hatırladığımız ve geri dönsek nasıl olurdu acaba dediğimiz
eski sevgili ile kaç kere ayrılıp barıştığımız yazıyor günlükte ve neden geri
dönmemiz gerektiği elbette.
İnşallah
hayat günlüklerimize kaydedecek çok güzel anılarımız olur bundan sonra.
Ha
unutmadan “sevgili günlük, bugün beni instagramdan ekledi!” 06.01.2017
:)) süper olmuş :) eklemesine de sevindim ayrıca :)
YanıtlaSilteşekkür ederim :)
YanıtlaSil