22 Kasım 2011 Salı

PAÇİ

Akşam tiyatroya, Paçi isimli oyunu izlemeye gideceğimi söyleyince teyzem; “Paçi Lazca bacı demek” diye aydınlatıyor beni. Oyun gerçekten de Karadeniz’de geçiyor.
Karadeniz ezgileri eşliğinde salondaki yerlerimizi alıyoruz, bir de dinmek bilmeyen bir kuş cıvıltısı var.
Acaba kuşun biri yanlışlıkla salona mı girdi diye çaktırmadan etrafa bakıyoruz ama ortalarda kuş resmi bile yok.
Oyun başlıyor, sahnede yerde bir dikiş kutusu var, sonradan Erkan Can’ın sahnedeki yerini almasıyla bunun bir alet kutusu olduğunu anlıyoruz.
Terzi olup sökük dikecekler diye beklerken marangoz olup çivi çakmaya başlıyorlar çırağıyla; belki de tam da bu yüzden çekici eline vuruyor Erkan Can.
Çünkü anlıyoruz ki aslında onlar tiyatro oyuncuları, dekorlarını tamir ediyorlar akşamki oyundan önce.

Tiyatro böyle bir şey, gerektiğinde dekorunu çakar, kostümündeki söküğü diker, makyajını kendin yaparsın. Tiyatro azıcık deli işidir. Televizyonda oynayacak bir dizinin tek bir bölümünden kazanacağınız parayı, tiyatroda tüm bir sezonda kazanamayabilirsiniz.

Paçi’de de oyuncular sahne aralarında kararan ışıkların altında dekorları kendileri yerleştiriyorlar, oyunla gerçeğin çok da farkı yok bu açıdan.

Erkan Can’a gelen giden Firet diyor. Firet Firet dedikleri Fred Çakmaktaş mı acaba diye düşünüyor insan ancak daha sonra Karadeniz şivesine alıştıkça kulağımız isminin Fırat olduğunu anlıyoruz.
Mahalle’nin muhtarlarının Temel’i Erkan Can, Paçi’de de Karadeniz şivesi ile oynamasına karşın farklı bir oyunculuk sergiliyor.
İnternette gezinirken öğrendiğime göre bu oyun için 37 yıldır aralıksız içtiği sigarayı bile bırakmış. Bence çok da iyi etmiş, zira bu oyun büyük kondüsyon gerektiriyor.

Oyuncular çok enerjik bir performans sergiliyorlar, sanırım ışıkların da etkisiyle oyunun sonunda her gece birkaç kilo veriyorlardır. Oyun boyunca sahnenin bir sağına bir soluna koşturmaca eksik olmuyor.
Biz seyrederken yoruluyoruz ama oyuncular azimli, üstüne bir de halay çekip kol bastı yapıyorlar.
Bir de Karadenizli olduklarını belli edercesine bol bol çay içiyorlar ama seyirciye ikram etmek akıllarına gelmiyor. Oysa şöyle tavşankanı çaylarımızı, Ajda bardaklarımızda yudumlayarak da izleyebilirdik oyunu.

Bir demet tiyatronun Füreyyası Neslihan Yeldan, Paçi’deki Leyla rolünde de hırçın. Üstelik eli de maşalı, maşa yerine süpürge kullanıyor ama bu canını sıkanları bir güzel pataklamasına engel olmuyor.
Karadeniz’in hırçın dalgalarından daha da tehlikeli Leyla’nın, herkesi peşinden koşturan dünya tatlısı Ayla isimli bir de paçisi var.
Oyun da bunun üzerine kurulu; zengin babanın tatlı kızıyla evlenmek isteyen adaylar Leyla engeline tosladıklarından, bir oyun edip ondan kurtulmaya çalışıyorlar. Ancak bir süre sonra kim avcı, kim av karışıveriyor.
Arada hafif politik göndermeler olsa da bu bir komedi. Özellikle Charlie Chaplin’in Şarlo’sundaki gibi durum komedilerinden hoşlananlar için geçirilecek güzel bir saat vaadediyor.
Ama siz yine de yerinizi en önden ayırtmayın, kafanıza bir golf topu inebilir ya da Leyla’nın süpürge darbelerinden nasibinizi alabilirsiniz, neme lazım.
Merve Gürcan

4 yorum:

  1. herşey güzel.. ve fakat.. bu oyun nerede oynanıyor? kimin tiyatrosu ne zaman oynanır ne kadar süredir oynuyorlar falan filan diye sorasım geldi ister istemez... :)

    YanıtlaSil
  2. İstanbul Halk Tiyatrosu, ben Duru Tiyatro'da izledim ama başka yerlerde de oynuyorlar sanırım, googlelamak lazım :)

    YanıtlaSil
  3. Seyrettim bu oyunu dediğiniz kadar varmış, tüm tiyatro ölmüş diyenlere gitmesini tavsiye ederim.

    YanıtlaSil
  4. www.istanbulhalktiyatrosu.com da bütün oyun programlarımızı ve kim olduğumuzu görebilirsiniz... ilginize çok teşekkür ederim
    Bahtiyar Engin

    YanıtlaSil