1 Şubat 2010 Pazartesi

İstanbul’da bir İzmirli olmak




İzmir’de büyüdüm. Söylemesi ayıp 35.5 (otuzbeşbuçuk) Karşıyakalıyım.
Üniversiteden sonra iş için İstanbul’a göç ettim.İstanbullular İzmirli olduğumu duyunca hep şaşırdı,İzmir gibi güzel bir şehir bırakılıp da gelinir miydi bu İstanbul keşmekeşine?
Şimdi size biz simide gevrek deriz,kumru da bir kuş değildir klişelerinden bahsetmeyeceğim.
Sonradan İstanbullu olmuş bir İzmirlinin gözlemlerini paylaşacağım sizinle.

İstanbul’a taşınan bir İzmirli önce taşındığı gün komşular niye ellerinde çaydanlık ve kekle hoş geldin’e gelmedi diye merak eder, 2. gün oturduğu apartmanın asansöründe karşılaştığı komşusuna günaydın dediğinde neden kuru bir karşılıkla yetinildiğini anlamaya çalışır. 2 sene sonra ise oturduğu apartmanda kapıcıdan başka kimseyi tanımadığını fark ettiğinde İstanbul’da bir İzmirli olduğunu anlar. Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar sözünü hatırlar.

İstanbul’da hangi taksiye binse taksicinin ilk sorusunun “abla memleket nere?” olmasına , bu soruyu soranların yarısının Sivaslı olmasına ve de İstanbul’da Sivas’tan daha çok Sivaslı olmasına da zamanla alışır.
Çünkü İstanbul’a göç edenler hiçbir zaman İstanbullu olmayı kabullenmezler. Kendi gettolarında oturup ,kendileri toplu halde İstanbul’a göç ettikleri için 9 hane kalan köyleri adına “yaşatma ve sevenler” dernekleri kurmaya bayılırlar.Çünkü İstanbul tek başına bir insanı yutabilir,birlik olmak gerekir.

İstanbul bencil bir şehirdir. Trafikte yol verilmez, zorla alınır. Emniyet şeridinden gidilir, yaya geçidinde yaya varsa frene değil gaza basılır. İzmir’deyken makasa giren, kırmızıda geçen aracın İstanbullu olduğu konusunda bahse girip ,her seferinde kazanan bireyler İstanbul’un en çok trafiğinde bocalar. Çünkü artık tüm plakalar 34’tür.

İzmir’de plakaların harf hanelerinden hangi ilçeye kayıtlı olduğu anlaşılır, KFK’lar AE’ler Karşıyaka’dır,H ler Bornova ama İstanbul’da bırakın plakadan ilçeyi anlamayı toplam kaç ilçe olduğunu bile sayabilen azdır.

İstanbul’da evler de küçüktür ama en önemlisi balkonlar küçüktür hatta bazı semtlerde balkon yoktur. Dolayısıyla balkondan balkona komşularla sohbetler de, yazın mangal sefaları da yoktur.
Yazın İzmirliler öğleden sonraları Foça, Çeşme, Gümüldür ve Kuşadası’ndaki yazlıklarına kaçarlar İstanbullu için ise hafta sonu denize girmek lüks sayılır.Denizin sureti var kendi yoktur İstanbul’da .

Hayatında karı sadece filmlerde görmüş bir İzmirli doğal olarak kayak yapmayı da bilmez, olsa olsa roller blade ya da buz pateni yapmıştır.
Bu yüzden kar yağdığında herkes evine çekilirken, İzmirli çıkıp ayaklarının altında ezilen karın sesini dinleyerek sokaklarda yürür, kartopu oynar ,kardan adam yaparken çocuklar gibi şendir.Yağmura alışkın bünye, karlı havada da şemsiye kullanması gerektiğini düşünerek birkaç şemsiyeyi de haşat eder.
İzmirli depremden korkmaz, zira depremin kaç şiddetinde olduğunu söyleyebilecek kadar uzmandır. “Saksıdaki çiçek sallandı bu 3,avizeler de sallanıyor bu seferki 4, boş ver hadi yatalım”, der .
İstanbul’a taşınan İzmirli gardrobunu da yenilemek zorunda kalır.Çünkü İzmir’de giydiği askılı bluzları,mini etekleri,büstiyerleri İstanbul’da giyerse Müjde Ar’ın Arabesk filmindeki kahvehane sahnesinin gerçek olma olasılığı yüksektir.Kahvedekiler İstanbul’un neresi olduğunu gösteriverirler.
Baştaki soruya geri dönersek İzmir bırakılıp İstanbul’a gelinir mi?
Kesinlikle evet,pişman değilim.Çünkü;
10TL giriş parası ödeyip Cem Karaca’yı rezervasyonsuz canlı canlı dinleyebildiğin mekanları olan şehirdir İstanbul ,bir içecek dahil!
Sabahın 04.00’ünde bile trafiği tükenmeyen ,uyumayan ,
Lüks villalarla gecekonduların yan yana dizildiği,
Bağdat Caddesi’nde taksiden çok BMW sayılabilen ,
Her şeye rağmen Boğaz Köprüsü’nden geçerken seni fethedeceğim dedirten şehirdir İstanbul .


İstanbul’u düşünüyorum gözlerim kapalı,dilimde Sting’den Englishmen in New York.

Haa, aklıma gelmişken İzmirlilerin gevrek dediği İstanbul’un simidi değildir zaten.Simide göre daha ufak ama, çok daha çıtırdır,gevrek ismini de bu çıtırlıktan alır.İzmirliler sadece pastanede satılan tatlı simide simit derler ki o çıtır çıtır olmaz, yumuşacık ve daha tatlı bir hamurdan yapılır.

8 yorum:

  1. izmirde yaşayan öğrenci olarak güzel buldum yazınızı devamını getirmenizi dilerim sıkıcı değil hatta akıcı bi yazı olmuş

    YanıtlaSil
  2. bence de anlatımın cok hos ve akıcı. Gozlemlerin cok guzel. Seni okurken insan sanki seninle beraber olayları yeniden yasıyor.

    Yine bir Izmirli olarak metropollerdeki soguk yalnızlıgın oteki tarafının bireysel ozgurluk oldugunu dusunuyorum. Bu acıdan Izmir tipi tanıdıklar uzerine kurulu neredeyse ufak bir kasaba yasantısını andıran hayatın herkes icin cekici olucagını sanmıyorum. Izmirde kanımca Istanbulda buldugu bireysel ozgurlugu bulması zor insanın. laik demokrat gozukse de Izmirde hala kurtlerden bası kapalılara kadar bir cok unsura tahammulu olmayan kapalı bir mahalle mantıgı hakim. Tabi senin bahsettigin gibi bu ayrım bir dereceye kadar Istanbulun kucuk koylerinde de gozukse de yine de Istanbul koyleri birbirine bagladıgı gibi otekileri de birbirine baglıyor iyi kotu.

    aklıma Zızek'in "the sound of music" filmine yonelttigi elestiri geliyor, o kucuk kasabada kurulan dıs unsurlardan bagımsız hayat hayali aslında fasızmin kendisi belki. Avatardaki Navilerin icinde hic zenci,gay,bası ortulu olmaması gibi.ne tip bir toplumun hayalini kuruyoruz gercekten?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılıyorum,istanbulda farzı muhal Levent metro durağında kenara bile gecmeye gerek görmeden çıkarıp işesen kimse bi şey demez.öte yandan seni dayaktan öldürseler de karışmazlar.kimse kimseyi umursamaz ama kimse kimseyle ilgilenmez de.işte bu yüzden istanbulda daha zor şartlarda olsan da daha özgür yaşarsın.kaldı ki kimseden yardım almamak bi insanın sınırlarını daha erken ve daha kolay keşfetmesine ve kendini daha iyi tanımasına yardımcı olur..ve evet,bi zaman sonra zaten herkes aynı olucak.örneğin genlerin çekiminin bundan 50 yıl sonra sarışınları yok edeceği tahmin ediliyor.kanımca o zaman rahatlarız.lakin sosyal olgu olarak herkesin birbirini anladığı bir toplumun,empatinin taraftarı olsam da bunun şekil olarak birbirimizden ayırt edilemeyecek kadar benzeşmemizden daha önce yerleşmesi imkansız diye düşünüyorum.

      Sil
  3. İzmir'liler avrupai ! dir. Saygılıdır. Beşiktaşlısı fenerlisi cimbomlusu yanyana omuzomuza gezer ama söz konusu Karşıyaka Göztepe ise tezahürat başlar... Göz Göz Göztepe... Karşıyaka bitirir besteyi Biz koyarız o Göze! :))

    YanıtlaSil
  4. Mükemmel anlatmışsın, İstanbul'a iş için taşındıktan sonra uzunca bir süre sabah bindiğim işyerimin servisinde herkese günaydın dedim.
    Şöförden başlayarak sırayla her koltuğa allahın bir kulu bile cevap vermedi. Hergün yarın demiyeceğim diyordum. Ama alışkanlık bir bakıyorum yine ağzımdan kaçmış, yine cevap yok! Çok tuhaf gelmişti?!?

    Neyse ben İst'a dayanamayıp 2 ayda geri kaçtım, şimdi gezmeye 2ayda bir gidiyorum. Böylesi daha zevkli ;)

    YanıtlaSil
  5. ne hoş bir blog , izmir den size kumru, boyoz ve gevrek gönderiyorum klişe olarak değil, gerçekten

    YanıtlaSil
  6. Cok hos içine alan, yaşatan bir blog olmuş

    YanıtlaSil
  7. Güzel yorumlarınız için hepinize teşekkür ederim, iyi ki varsınız :)

    YanıtlaSil